
Lisansüstünde akış teorisi (flow theory) üzerine bir dersimiz olmuştu. Bir aktivite yaparken zaman ve mekan kavramının yok olması, kendini tamamen o etkinliğe kaptırıp hiç bırakmama hissiyle gelen bir zihinsel durumu tarif ediyor akış teorisi.
Ben bu akış sürecini yaşadığım zorluklar neticesinde bizzat tecrübe ettim ve bu zorluklar oldu beni hep zinde tutan. Kimisini kötü etkiler zorluklar, bir türlü mutlu olmayı beceremezler. Ama aslında mutluluğu sağlayan faktörlerin yüzde 10’u içinde bulunduğumuz şartlar ve yüzde 50’si genetik faktörlerse, geriye kalan yüzde 40’ı da amaçlı faaliyetlerimizdir. Yani yaşadığın hayat ve kontrol edemediğin genetiğin seni mutsuz etse bile kendine hedefler koyabileceğin, başarısız olmaktan korkmayacağın, yaparken kendini kaybedeceğin, karşılık beklemeyeceğin, başka insanların ne düşündüğünü takmayacağın bir akışa kendini kaptırıyorsan mutlu olup olmama senin için bir problem değildir.
Velhasıl kelam, vücudumla yaşadığım meydan okuma hali bana kendimi iyi hissettiriyor ve bedelini ödemek zorunda kaldığım şeyleri seviye atlamak için bir araç olarak kullanıyorum. Ve bu yolda mücadele edip kendi kendime meydan okumak da beni tam olarak o akış sürecinin içine sokuyor.
Koyduğum hedeflerimi vücudumun ve zihnimin sınırlarını bilerek koyuyorum. Yani hiç bir zaman sizi yer çekimli bir ortamda geçeceğim gibi bir amacım olmayacak merak etmeyin:) Ama TedX konuşmamı izlediyseniz hatırlarsınız, boğazı geçmek benim için bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için daha zor bir hedef için çalışmam gerek; boğaz yarışına girmek için yapılan havuz elemelerinde belki yüzlerce belki binlerce sağlıklı insanı geride bırakarak 800 metreyi belirli bir sürenin altında yüzmeliyim. Başarabilir miyim ya da ne zaman başarırım bilmiyorum ama bu amaç doğrultusunda çalışıp mücadele etmek, yani süreci yaşamak benim için müthiş keyifli.
Meşgul olanlar – Sıkılanlar – Akışa dahil olanlar…Siz de yaşamınızı hangi grupta sürdürmek istediğinize karar verin ve hazır olacağınız anı beklemeyin, çünkü biz bekledikçe hayat akıp gidiyor.