
Eğer 30 yaşına ulaştıysak, tüm Orta Çağ boyunca Avrupa’da yaşamış çoğu insandan daha uzun yaşamışız demektir.
Eğer 50’mize ulaşırsak, 438.000 saat boyunca yaşamış olacağız; 1,96 milyar kez nefes almış ve 15.980 kez kaka yapmış olacağız.
Eğer 65 yaşına kadar yaşarsak, 500 restoran yemeğine çıkmış ve 50 kere tatil yapmış olabiliriz.
Eğer 70 yaşına gelirsek 5000 film izlemiş, 1000 kitap okumuş ve 10000 paket bisküvi yemiş olabiliriz.
Gerçekten önemli olan pek çok şeyi söylemek ve yapmak için cömert bir fırsatımız var değil mi? Ama yine de bir eksiklik hissi çoğumuzun peşimizi bırakmayacak ve içimizde, yaşayabileceğimiz daha güzel şeyleri yaşayamadan öleceğiz korkusu olacak. Peki bu korku başka bir endişeyi maskeliyor olamaz mı? Aslında asıl korkumuz ne kadar uzun olursa olsun hayattan nasıl değer çıkaracağımızı bilmememiz olabilir mi?
Bir 20-30 yıl daha yaşayabiliriz. Sağlığımıza maksimum dikkat ederek, et yemeyerek veya her gün meditasyon yaparak hayatımıza bir 5-10 yıl daha belki ekleyebiliriz. Veya her şeyi arkamızda bırakarak mutluluğun başka bir yerde olduğunu düşünebiliriz ama asıl sorun büyük ölçüde başka bir yerde yatmıyor mu?
Şu yaşımıza kadar yaşadıklarımız bize yetmiyorsa, muhtemelen bundan sonra yapacağımız hiçbir şey de bize yine yetmeyecektir. Yaşadığımız hayattan ve bulunduğumuz andan şikâyet etmemiz, nihayetinde nasıl yaşayacağımızı ‘henüz’ öğrenemediğimizin itirafıdır. Tek bir amacımız olmalıdır: başkalarının ne yaptığı, ne düşündüğü umurumuzda bile olmadan, cesur kararlar almamız gerekse bile kendi kendimizin en iyi versiyonu olmaya çalışmak… Bunu yapmayı öğrendiğimizde nasıl yaşayacağımızı öğrenmiş ve bize verilen ‘yaşam’ hediyesini hakkıyla kullanmış olacağız.
📸 Fotoğraf için @drknhnde hocama çok teşekkürler
