
Rob, Amerikan Olimpik Basketbol Takımı’nın antrenörlerinden biriydi, Kobe de o takımın en önemli oyuncularından biri… Bir sohbetlerinde Rob, Kobe’ye telefon numarasını verdi ve ekstra çalışma yapmak istediğinde kendisini arayabileceğini söyledi.
Bir kaç gün sonra sabahın 4’ünde Rob’un telefonu çaldı. Arayan Kobe’ydi ve onu salona çağırıyordu. Rob hemen giyinip gitti ve beraber 75 dakika çalıştılar. Daha sonra da Rob sabah 11’deki hazırlık maçında dinç olmak için bir kaç saatliğine oteline uyumaya gitti.
Ertesi sabah tüm takım tam kadro salondaydı. LeBron Carmelo’yla sohbet ederken Koç Krzyzewski de Kevin Durant’a bir şeyler anlatıyordu. Sahanın bir köşesinde ise Kobe kendi başına atış yapıyordu.
Rob, Kobe’nin yanına gitti ve sohbet etmeye başladılar:
“Günaydın Kobe! Bu sabahki antremanda çok iyiydin.”
“Teşekkürler Rob.
“Peki saat kaçta bitirdin?”
“Neyi?”
“Çalışmayı… Salondan saat kaçta ayrıldın?”
“Daha yeni bitti. Hedefim 800 tane basket atmaktı bu yüzden ancak bitirebildim.”
Rob o an anladı ki Kobe ertesi günkü hazırlık maçı için salona sabah 4’te gelmişti.
Bunun gibi bir çok hikayesi var Kobe’nin. O, milyonlarca insan için bir sporcu olmanın çok daha ötesindeydi. İş etiğine hayran olduğum, sebat kelimesinin karşılığı olabilecek eşsiz bir figürdü. Kızıyla beraber huzur içinde uyusun.