İlkokulu devlet okulunda okuduktan sonra babam arabamızın modelini düşürüp elinde kalan parayla beni ortaokulda TED Koleji’ne yazdırmıştı. Bizim zamanımızda kolejde okulun en havalı çocukları basketbol takımında oynar, her sene şampiyon olur, sürekli il dışında turnuvalara giderlerdi. Koleje sonradan kaydolan bizim D sınıfı erkeklerinin ise sporla tek ilgisi öğlen yaptığımız futbol veya basketbol maçlarıydı. Öğleden önceki ders, hocadan gizli gizli takımları yapardık, zil çalar çalmaz ise en hızlımız uçarak spor odasından top almaya giderdi.

Bir gün beden eğitimi dersinde Serdar hoca bizden benimle beraber bir kaç erkeği ayırdı kenara, bize “Okul hentbol takımı kuruyorum, siz de olacaksınız takımda” dedi. Hayatımızda hentbol topunu görmemişiz ki, birbirimize baktık şaşkın şaşkın. Neyse, başladık antremanlara… Bırak hentbol oynamayı, küçücük topu sektirmek bile dert. O sene girdiğimiz il turnuvasında tabi ki hiç bir şey yapamadık. “Merak etmeyin” dedi Serdar hoca, “Seneye şampiyon olacaksınız!”.

Önümüzdeki seneye kadar canımızı çıkardı Serdar hoca. Her hafta antrenman yaptık, bazen öylesine sert oluyordu ki ödümüz kopuyordu ama birimiz de sesimizi çıkarmazdık kendisine, sövse bile çok severdik babamız gibi. Bizimle antrenman maçı yaptığında küçük olmamıza falan hiç bakmaz, içimizden geçerdi. Öylesine kuvvetliydi ki korkardık savunma yapmaktan ama korktuğumuzu anlayınca “boğuşacaksınız benimle” diye kızardı.

Sonraki sene finale kadar çıktık ve hakem faciasıyla 1 sayı farkla yenildik. Soyunma odasına girerken Serdar hocayı hakeme sitem ederken gördüm “Yazık ettin bu çocukların emeğine” diye bağırıyordu. Soyunma odasında çıt çıkmıyordu. Aramızdan biri “Hoca gelince oyacak hepimizi” dedi. Serdar hoca geldi, herkesin yüzü yerdeydi, ağlayanlar vardı. “Üzülmeyin aslanlarım, benim gözümde şampiyon sizsiniz” dedi, hepimizi kucakladı.

Aradan bir kaç hafta geçti, Serdar hoca benimle beraber bir kaç kişiyi odasına çağırdı. İl karmasına seçildiniz, bir haftalığına Konya’ya turnuvaya gidiyorsunuz dedi. O anki sevincimi nasıl anlatsam, hayatımda hiç bir şeye seçilmemişim, arkadaşlarımla şehir dışına gitmemişim ki… İçim içime sığmıyor, akşam hemen babama söyledim, “Olmaz gidemezsin, 1 hafta çok uzun, derslerinden geri kalırsın” dedi. Ertesi gün büyük bir moral bozukluğuyla Serdar hocaya gittim anlattım durumu. “Sen bana ev telefon numaranızı versene” dedi. Verdim, akşam saat yedi gibi telefon çaldı. Koşarak gittim açtım, Serdar hocaydı karşımdaki “Babanı ver bakayim telefona” dedi. Bir kaç dakika konuştular, sonra babam beni çağırdı. “Tamam gidiyorsun” dedi. Nasıl sevinmişsem, evin 20 merdivenini üç adımda çıktım.

Hayatımıza özel dokunuşları olan özel insanlar vardır ya; Serdar hoca benim için o özel insanların başında gelir. Onunla yaşadığım bir kaç anektodu paylaştım burada ama benim hayatımda ve karakterimde bıraktığı izleri yazmak istesem buraya sığmaz. Bugün Kerem abim bana Serdar hocamın vefat haberini verdiğinde “Seni çok severdi hep arardı beni seni sormak için, kendin ara deyince de üzülürüm konuşamam derdi” dedi; kalbim daha da acıdı. Bu dünyadan ayrılmadan önce Serdar hocama vefa borcumu ödemek, benim hayatımda bıraktığı izi kendisine anlatmak ve bir kez daha teşekkür etmek isterdim ama yapamadım, çok üzgünüm. Giderken de bana tam ihtiyacım olan bir zamanda güzel bir ders verdin Serdar hocam. Seni çok seviyorum, ışıklar içinde uyu!