
Kazadan önce ihtimallerin hayatı ne kadar çok zorlaştırdığını düşünürdüm hep. ‘Belki’ sözcüğünü duymayı da kullanmayı da hiç sevmezdim. ‘Yarın beraber plan yapacak mıyız?’ diye sorduğum bir arkadaşımdan duymak istediğim tek cevap ‘evet’ ya da ‘hayır’dı; ‘belki’yi duyduğum anda huysuzluğum başlardı. Haksız da sayılmazdım ama…
İhtimaller değil midir insanı beklentilere sokan ve beklentiler değil midir insanı zamanla yıpratıp tüketen? Hiç sevdiğin biri kapıyı çarpıp gitti mi? Bekledin mi belki geri döner diye? Ya da daha basiti, çok çalıştığın bir sınavdan başarılı olma beklentisindeyken başarısız oldun mu? Sağlıklıyken ne zaman beklentilerimi yüksek tutup başarısız olsam hep çok üzülürdüm. Kabullenmem zor olurdu ve gereksiz ısrarlarla kendimi hep üzerdim. Bu yüzden olsa gerek hayatımı sonrasında en kötü ihtimalleri göz önüne alarak yaşamaya başladım. Bu bir vazgeçiş değildi ama güçlü kalmak için seçtiğim bir yoldu. Amerika bursuna başvururken ‘nasıl olsa seçilmeyeceğim’ diyerek son aşamaya kadar geldim ve kazandım. Doktora mülakatına girerken ‘o kadar adam varken beni mi alacaklar’ diye kendimi hazırladım ama mülakatta jürinin gözlerinin içine bakarak Türkiye’de başka bir yerde doktora yapmak istemediğimi söyledim ve kazandım. Hayatta hep kazanmayı istedim ama kazanamama ihtimalinden hep çok korktum. Kaza geçirdiğim zaman da beni tanıyan bir çok kişinin endişesi, sözde karamsar-özde kararlı tavrımla, bu travmanın üstesinden nasıl geleceğimdi. Herkesin sözlerinde umut varken gözlerindeki hüzün ve endişe kolaylıkla anlaşılıyordu. Kimse yürüyeceksin ya da yürümeyeceksin demiyordu ve sinir bozucu bir iyimserlik hüznü kaplıydı etraf. Sonra bir Pazartesi günü hastane odasına canım hemşirem Berna elinde bu gazete küpürüyle heyecanla girdi. ‘Emrah, haftasonu bu haberi gördüm ve dayanamadım sana getirdim’ dedi. Bana inandığını, benim de Deniz gibi başaracağımı söyledi. Haber başlığındaki koskoca YÜZDE 1 ifadesine bakın. Kaza öncesinde ihtimallerden bu kadar sakınırken artık hayatımı ihtimaller üzerine kurmalıydım. Merak etmiştim acaba benim de bir haberim çıksa yüzde kaç ihtimal verirlerdi bana diye. Meğersem ‘YÜZDE 5’miş… Sadece 5… Saklamışlar benden tıbbın benim için uygun gördüğü ihtimali. ‘YÜZDE 95’ felçli kalacağım ihtimalinin yaratabileceği etkiyi düşünebiliyor musunuz?.. Hayalkırıklığı… Kızgınlık… İsyan… Kendi kendime çok sordum ‘acaba bu benden saklanmasaydı ne değişirdi’ diye. Hep de aynı cevabı verdim… Hiçbir şey… Çünkü durumun ciddiyetinin hep farkındaydım ve felç kaldığım andan itibaren bunun hayatımın bir parçası olabileceği ihtimaline kendimi hazırlamıştım. Ancak bir gerçek vardı; çok korkuyordum bunun gerçekleşme ihtimalinden.
Bu ihtimal yüzde doksanbeş de olsa beş de olsa içimde yaşadığım korku bu süreçteki en büyük motivasyon aracım oldu. Omurilik felçlisi arkadaşım… Günlerdir sosyal medya ya da telefon aracılığıyla senin ve benim gibi birçok omurilik felçlisiyle konuştum, dertleştim ve hepimizin ortak noktası bu. Korkuyoruz, hem de çok korkuyoruz… Yalnız olmadığını bil. Ve sadece yürümek değil bir felçlinin hayatındaki tek belirsizlik… Geri planda beklettiğimiz o kadar çok şey var ki… Misal ben hiç bilmiyorum ayağımı denize soktuğumda buz gibi suyun içimde yaratabileceği ürpertiyi bir daha hiç hissedebilecek miyim. Ya da spor yaparken düşüp ayağımı çarptığımda ciddi bir sorunum olup olmadığını anlayabilecek miyim hiç bilmiyorum. Korkuyorum kazanın benden aldığı bir çok şeyi geri kazanamama ihtimalinden ama bu beni yine de beklenti içinde olmaktan alıkoymuyor. Çünkü fark ettim ki; içimde yaşadığım korku şu anda yaşayabileceğim en doğal his. Ne zaman ki korkularımla yüzleşip, onları görmezden gelmemeye başladım, işte o zaman bahaneler üretmeyi bıraktım ve gördüm ki korku aslında sadece benim yarattığım bir enerji ve tek yapmam gereken bu enerjiyi doğru yönde kullanmak. Korkularımla hep egzersizlerim esnasında savaştım. Enerjimi, kızgınlığımı, korkumu ve isyanımı gücümü son damlasına kadar kullanarak tükettim. Şunu artık kabullenmeliyiz; biz artık eskisinden farklı insanlarız… Geçmişinde ya da kaza öncesindeki gelecek planlarında yaşamayı bırakıp şu anda yapman gerekenlere odaklanmalısın. Bana bu kadar kısa sürede nasıl başardığımı soruyorlar… Bilmiyorum… Ama şunu biliyorum ki yürüyeceğime çok inandım… Şimdi de eskisinden daha sağlıklı olacağıma inanıyorum. Sen de kendine inan… Hiç bir duygunu bastırma… En çok sevdiğin insanın gözünün içine bak ve ona çok korktuğunu söyle, ağla, boşalt içini ve benim hikayemi boşverip kendi imkansız hikayeni yaratmak için uğraş vermeye başla… Sevgiyle!