
Instagramda takip ettiğim bazı hesaplar var, benzer şeyler yaşamış olduğum insanların paylaşımları… Popüler olanların ortak bir özelliği var. Paylaşımlarında, hayatlarındaki zorluklara çok yer vermiyorlar ve çoğu hayatın cömert davrandığı hayat koşullarına sahipler.
Kendi kendime soruyorum; nedir bu insanları bu kadar ilgi merkezinde tutan şey diye, ve merak ediyorum gerçek hayatlarında da çevrelerinde bu kadar çok insan var mıdır acaba?
Bu tür hikayelerin hep rüya gibi olan, göze hoş gelen yanları mıdır insanları çeken yoksa bu hikayeler olabildiğince çıplaklığıyla anlatılsa da aynı ilgiyi görür mü acaba?
Zayıflıklarımızı suyun altında bırakıp hep olumlu olan yanları mı su üstüne çıkarmalıyız yoksa zayıf yanlarımızın da hikayemizi özel kılan en önemli unsurlardan biri olduğunu kabullenmeli ve sahiplenmeli miyiz?
Aslında benimki gibi hikayeleri ilham verici yapan şey yürümeye başlamış olmamız değil; çünkü kabul etmemiz gerekir ki aynı çabayı gösteren benzer durumdaki sinir yaralanması olan iki kişiden biri yürürken diğeri hiç yürüyemeyebilir ve bu farkı anlatabileceğiniz mantıksal geçerliği olan hiç bir sebep yoktur.
Bizim hikayelerimizi farklı kılan asıl şey yaşadığımız onca zorluğa rağmen halen daha inancımızı ve hayata bağlılığımızı kaybetmemiş olmamızdır aslında. Yani beni ya da benim gibileri farklı kılan şey yürümüş ya da yürümemiş olmamız değil, inancımız ve inanmaktan hiç vazgeçmeden çabalamamızdır.
Kolay değildir bir felç hastasının bu inanca sahip olması, hele ki süreç uzarsa daha da zorlaşabilir bunun üstesinden gelmek. Çünkü yaşadığı travmayla sadece ellerini, kollarını kullanmayı kaybetmez insan; hayat rutininde olan herşeyi baştan aşağıya değiştirmek zorunda kalır.
Yemeğini, hobilerini, vakit geçirdiği mekanları, giysilerini, ayakkabılarını, işini, tuvalet alışkanlığını, cinsel hayatını, hayallerini, hedeflerini, hayat önceliklerini ve daha bir çok şeyi… Kaybettiklerinden hiç bahsetmiyorum bile…
Ve işte onları bu kadar güçlü kılan şey de bütün bunlara rağmen kendine yepyeni bir hayat kurmayı başarmış olmasıdır.
Bazen yazılarıma başlarken felçli insanlara hitap ederek yazma düşüncesinde olurken bir de bakıyorum yine sağlıklı insanlara yüzümü dönüvermişim. Bu biraz da özümüzde olan ben merkezciliğe ve vurdumduymazlığa karşı bir isyan aslında.
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabında şöyle der: “Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz” diyor kitabında.
Bir süre sonra içimizdeki merhamet duygusu sönünce gösterdiğimiz alakayı keser, kendi gündelik dertlerimize döneriz.
Bir felçliyle konuştuğunuzda ağzından en çok dökülen kelime ‘vefasızlık’tır. Çünkü hikayesini süsleyerek dökemez sizin önünüze; bu kadar dram da bir süre sonra sizi sıkar ve uzaklaşırsınız ondan.
Lakin zorlukları aşması için arada verdiğiniz nasihatler, ‘buna da şükürler’ değil, yanında olmanızdır asıl istediği. Ayağına takılan çelmenin onu düşürdüğü durumu uzaktan izlemeniz değil, düşeceği zaman tutunacak, onu tutacak bir el bulmaktır tek isteği.
Bir felç hastası için en kolay şeydir inkar mekanizması. Yeri gelir sizi bile inkar edebilir, uzaklaştırmak ister belki de. Aslında içinde biriktirdiği o kadar çok kızgınlık vardır ki, bir bakarsınız size patlar, bir bakarsınız bir başkasına. Hayata karşı bir isyandır aslında bu; yorgundur ve güçsüzdür. Sizden istediği tek şey de koşulsuz destek olmanızdır.
Hayat bir felçlinin kaderini değiştirirken aslında çevresindeki herkesin kaderini değiştirmiştir. Bu değişime direnemeyenler bir bir kaybolur ve insan kaybettiği her kişiyle gücünü, umudunu da yavaş yavaş kaybeder.
Bu satırları okuyunca, Emrah ne yaşamış da yazmış ki bu satırları demeyin. Empatiyle yazıyorum bu satırları, yaşadığım için değil; anlamanızı hissetmenizi istiyorum bir felçlinin içindeki yangını ve sosyal medyadan yaptığınız yorumlarla, ayda yılda çektiğiniz bir iki kuru mesajla, senede bir kere yaptığınız ziyaretlerle değil; varlığınızla destek olun onlara istiyorum.
Tekrarlıyorum; sahip olduğumuz tek ilaç umut ve moral; hayatınızda varsa böyle birileri, varlığınızı onlardan esirgemeyin…