Mutlu bayramlarınız olsun…
Bir kaç gündür telefonumun tüm bildirimlerini kapatıp sessizliğin içinde kalınca farkettim ki günlük hayat koşuşturmacasının içinde ne kadar çok kalırsam kendi iç dünyamdan da o kadar çok uzaklaşıyorum.
Hastane hayatı bana bu anlamda çok şey kazandırmıştı; çok düşünüp çok yazıyordum ve bu bana terapi seanslarının veremeyeceği bir iç huzur veriyordu. Muhtemelen yazdıklarımı okuyan bin kişiden birinin dahi olsa beni anladığını düşünmenin verdiği bir huzurdu bu. Çünkü hayat boyu beni en fazla yoran şey bu olmuştur… Anlaşılamamak…
Uzun bir süre buradan yazdıklarımın tek amacının benim geçtiğim yollardan geçen başkalarına yol göstermek olduğunu düşünmüştüm ama aslında paylaştıklarımın kendi yolumu da aydınlattığını sonradan farkettim… Benim iyileşme sürecimin çok önemli bir parçasıydı burada yazılanlar. Halen daha öyle… Sadece yazdığım anda verdiği rahatlama sebebiyle değil, yazıldıktan aylar/yıllar sonra geriye dönüp bir kere daha okuduğumda yüzümde yarattığı tebessüm ve şu anda geldiğim noktayı bana defalarca hatırlatması sebebiyle de geçmişte hissedip de yazıya döktüklerim en büyük yoldaşım oldular.
Şu anda sabahın köründe, küçük bir kasabada, sıfır noktamda, fotoğrafın çekildiği anda yazıyorum bu satırları, ve sonrası için kendime yine hatırlatıyorum: sevinç, mutluluk, hırs, hüzün, acı, kızgınlık ya da hayalkırıklığı… İyisiyle kötüsüyle hissettiğim her bir duygu kendi yolumu bulmamı sağlayan ve beni ben yapan en önemli varlığım. Bu gerçeği hiç unutmadığım müddetçe on defa düşsem yine ayağa kalkmayı beceririm!